Medya – sosyal medya-deprem- psikososyal

MEDYA – SOSYAL MEDYA-DEPREM- PSİKOSOSYAL
George Simmel sosyolojisini oluştururken ‘toplumsal etkileşim’ kavramına
öncelik vermekle birlikte çatışma, para, dolaylı varlık olarak insan kavramlarına
da başvurmaktadır. Bu kavramlardan ilki ‘Çatışma’ kavramıdır. Simmel
çatışmayı anomi yaratan bir durum olarak değil, bir tür birlik sağlama yolu olarak
görmekte ve değerlendirmektedir. Ona göre çatışma, bireylerin sayısız
amaçlarına (ör: evlilik, iş, oyun, politika, din vb.) toplumsal bağlamda ulaşma
aracıdır. Üyeleri arasında yaklaşım ve uzaklaşma eğilimlerinin ayrılmaz bir
biçimde iç içe girmediği hiçbir toplumsal birim yoktur. Tam anlamıyla merkezci
ve uyumlu bir grup… hem empirik olarak gerçekdışıdır hem de, hiçbir gerçek
yaşam sürecini göstermez. Toplumsal çatışma bir amacın aracıdır. Bütün
çatışmaların ve sorunların mutlaka çözüleceğini düşünmek, düpedüz cahillik
olur. Hayatın tarihi ve düzenlenişi içinde çatışmaların da sorunların da, herhangi
bir çözümden bağımsız olarak yerine getirdikleri başka işlevleri vardır. Bu
nedenle kesinlikle anlamsız değildirler (Turner, 2010; Simmel, 2003).
Sosyoloji Dergisi Sayı: 37 Yıl: 2018 93
Yazıma başlamadan önce G.Simmel sosyolojisine yönelik bir alıntı yapmak istedim.6 Şubat 2023 depremine bakış açıma ışık tutacağını düşünüyorum.
Deprem, elbette insanoğlu için bilinmez olduğundan en fazla kaygı oluşturan doğal afetlerden en büyüğüdür. Deprem, can ve mal kaybı ile birlikte toplum sağlığı açısından da risklere yol açar.
Deprem şoku ile başlangıçta hissedilmeyen veya öncelenmeyen psikososyal sorunlar, afetzedelerin yerleşmesi ve bir düzen oluşturması ile ortaya çıkar.
Gerek çadırlara yerleştirilen gerekse diğer şehirlere yerleştirilen bireyler, daha önce bu veya benzeri bir durum deneyimlemedikleri için nasıl mücadele edecekleri konusunda sorunlar yaşadılar ,yaşamaya devam ediyorlar.
Hepimiz için bir daha değiştiremeyeceğimiz kalıcı değişimlerin sabahı oldu 6 Şubat 2023.Uyanıp işlerimize gitmek için hazırlandığımız sürede karşılaştık bu acı haberle. Ana akım medyanın tüm kanalları ilk saatlerde aynı yayını yapıyordu. Acı, şaşkınlık, çaresizlik dolu bir tablo. Soluğumun kesildiğini, bedenimi ateş bastığını ve eşim ile birlikte köşelerimize çekilmiş soluksuz ekrana kilitlendiğimizi anımsıyorum. O sabah ve sonraki günlerde yemek yemeğe utandığımızı, yakınımızı kaybetmemiş olmamıza rağmen gözyaşlarımızı tutamadığımızı anımsıyorum. Her çıkan can için mutlu olduk toplum olarak, çaresizlik ve umut yan yanaydı.
Sonrasında ana akım medyanın kanalları kendi görüşlerine göre taraflı yayın yapmaya başladı. Hepimiz şaşkındık. Depremzedelerin çoğunluğu acılı,endişeli,öfkeli ve çökmüş durumdaydı. Şaşkınlık yerini hayatta kalanlar için mücadeleye bıraktı. Depremi uzaktan takip edenler ise yavaş yavaş yardım için kolları sıvamıştı.
Medya ve sosyal medyanın, bilgi kirliliği, gösteriş, reklam, depremzedeler üzerinden gerçekleştirilen istismar olmak üzere olumsuz etkisi; yardım kampanyaları ve ulaşım erişim bağlamında olumlu etkileri olduğu yadsınamaz bir gerçekti. Günler geçtikte toplumda iyiler ve kötüler kendini göstermeye başlamıştı. Ne yazık ki; depremi fırsata çeviren bir kitle oluştu. Yardım ve desteklerin ilk anda yoğun olması ve sonrasında azalması ile depremzedelerin mağduriyet yaşadığı bir gerçektir. Depremi ekrandan seyredenler için hayat kendi gerçekliklerinde akmaya devam ediyordu. Medya ve sosyal medya paylaşımları azaldıkça hepimizin gerçeği ve odağı değişti. Depremzedeler için ise bambaşka bir mücadele ve zorluk devam ediyordu. Biz bu satırları okurken bile yaşayanların omuzlarında o anın acı yükleri var olmaya devam ediyor.
Deprem sonrasında depremzede veya depremi uzaktan izleyenler üzerinde uykusuzluk, gerginlik, korku, kaygı ,saldırganlık halleri vardı. Toplum olarak yorulmuştuk.
İnsanlar değiştiremeyeceklerini düşündükleri sorunlar karşısında ruh sağlıklarını korumak için inkâr(sorunu yok saymak) yoluna gitmektedir. Türkiye bir deprem bölgesidir. Bu gerçeğe göre toplumun her kesimi için eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarının ciddi olarak ele alınması ve uygulama politikasının uygulamaya geçmesi gerekmektedir.
Ceyda YÜCETÜRK KARAKAYA