Psikoloji
1- Öfke ne değildir?
Problem çözme aracı değildir,
İntikam alma yolu değildir,
Şiddet göstermeye veya suç işlemek için neden değildir,
Başkalarını kontrol etme yolu değildir…
Daha öfkenin ne olmadığıyla ilgili birçok madde sayabiliriz…
Öfke bir şeylerin ters gittiğini bize gösterir ve sağlıklıdır. Öfke bizi korur ancak farkedilmediğinde veya ketlendiğinde oldukça zararlıdır. Öfke kontrol bozukluğu olan kişiler sık sık ilişkileri bozulduğundan psikosomatik ağrılar çekebilir, ağır depresyon yaşayabilirler. Öfke patlamaları sonrası büyük “suçluluk” duygusu hissederler ve içlerine kapanır, özür diler, alttan alır ve duygularını bastırıp yine kısır döngüye girerler.
Öfke kontrol bozukluğu doğuştan gelmez, kişilik özelliği değildir,
Bu duygunun sağlıklı ifadesi öğrenilebilir.
Siz de böyle problem karşı karşıyaysanız destek almayı düşünmeli ve hayatınızı kolaylaştırmalısınız.
2- Olumsuz düşünceleri olumlu hale getirmek veya onları değiştirmek için yıllarımızı harcarız. Halbuki olumlu düşünce ve olumsuz düşünce diye bir şey yoktur. Düşünceler nedeniyle hissettiğimiz olumlu veya olumsuz duygular vardır. Yani kısacası “ACI” ya da “İYİ HİSSETME” vardır.
3- Çağımızın en sık rastlanan rahatsızlıklarından `HAYIR` diyebilmenin güçlüğü olabilir.
Fedakarlık, aşırı dozda olmadığı sürece ilişkileri kuvvetlendirir ve karşılıklı doyum sağlar. Aşırıya kaçan fedakarlıklarda değersizlik hissi yatar. Her şeye `EVET` diyen insanlar uyumlu olmaz aksine; çevrelerine kontrolü kaybetmiş bir şekilde fedakardır ve çevreleri tarafından çokça sömürüldükleri gibi ilk gözden çıkarılan insan olur ve döngüsü tekrardan ‘değersizlik’ ile buluşur.
`HAYIR DİYEMEMEK` durumunu en çok; bazı zamanlar ortama uyumlu olma çabasıyla veya dışlanma korkusuyla ya da karşımızdaki `üzülür` düşüncesiyle yaparız.
Oysa ki hayır diyemediğimiz çoğu zaman kişisel sınırlarımızı çizemediğimiz için; çevremiz tarafından istismar edilebiliriz, saygınlığımızı yitirebiliriz..
4- Panik atak ve p. Bozukluk
Bende panik atak var, annem panik atak gibi çevremizde sıkça buna benzer şeyler duyuyoruz. Aslında Panik atak tek başına psikiyatrik bir hastalık veya tanı değildir. Panik atakları, kaygı bozuklukları bağlamında ortaya çıkabildiği gibi diğer ruhsal bozukluklarda (örn. depresyon bozuklukları, örselenme sonrası gerginlik bozukluğu, madde kullanım bozuklukları) ve birtakım sağlık durumlarında (örn. kalple ilgili, solunum la ilgili, dengeduyumsal [vestibüler], mide-bağırsakla ilgili) da ortaya çıkabilir.
Panik atak,
Ansızın başlayıp hızla şiddetlenen ve çoğu zaman beraberinde şiddetli bir tehlike hissinin eşlik ettiği, başlangıcı ve sonu belli olan yoğun bir korku veya sıkıntı nöbetidir.
Panik bozukluğu
Anksiyete bozukluklan arasında en sık görülen, kronik yada yineleyici seyreden, aileyi, sosyal ve işlevsel yeti yitimine neden olan bir bozukluktur. Panik bozukluğu klinikte en sık agorafobi ile birlikte görülür. Panik bozukluğu ve agorafobinin birlikte olduğu grup hastaların yaklaşık % 50’sinden fazlasını oluşturur.
Tanım: Belli bir nesneyle ya da durumla düzenli ve devamlı bir biçimde bağlantılı olmayan, ve sıklıkla kendiliğinden tekrarlayan panik ataklar geçirilmesi.
Panik atak fiziksel yorgunluk veya yaşamı tehdit edici veya tehlikeli bir durumla karşılaşmaya bağlı değildir.
Panik Bozukluk Neden Olur¿
1 Bedensel Yatkınlık (Kalıtım)
2 Kişilik Özellikleri (Bağımlı-
Çekingen Kişilik Özellikleri)
3 Çevre ve yaşam olayları
Özel olarak panik odaklı bilişsel davranışçı terapi ve ilaç tedavisinin her ikisinin de panik bozukluk için etkili olduğu gösterilmiştir.
NEDEN BDT
• Panik bozukluğun tedavisinde etkili olduğu ampirik verilerle gösterilmiş
• Bilinen bir yan etkisi yok
• Uygulama alanı geniş (ilaçlar her hastaya
uygulanamaz)
-
Efektif ilaç tedavileri kesildikten sonra relaps oranı %90’lar civarında.
5- Sosyal Fobi
En sık görülen Psikiyatrik hastalıklardan biri olan Sosyal Fobi; ‘Kişinin toplumsal durumlarla karşı karşıya kaldığı zamanlarda belirgin ve sürekli bir şekilde kaygı duymasıyla beraber bedensel belirtililer ile ortamdan kaçınması durumudur.’
Yaşam boyu görülme oranı yüzde 2 ila 13 arasındadır. Türkiye’de üniversite öğrencilerinde yapılan araştırmada öğrencilerin %24’ünde bu rahatsızlığın olduğu görülmüştür.
-
Toplulukta konuşma, sosyal ortamlarda kendini ifade edebilme gibi konularda çekingenlik sık görülen normal bir durumdur ve çekingenlik hastalık değildir.
-
Sosyal fobinin en temel özelliği; kişinin çok güçlü biçimde çevresinde özel bir olumlu izlenim bırakma isteği duyması diğer yandan da bunu gerçekleştirebilme yeteneğine olan belirgin güvensizliktir.
-
Bu kişiler “konuşmam kusursuz biçimde akıcı olmalı”, “daima zeki ve parlak görünmeliyim” gibi sosyal performansla ilgili aşırı derecede yüksek standartlara sahip oldukları gibi, sosyal ortamla karşılaştıklarında ortaya çıkan “söylediklerim aptalca”, “sıkıcıyım”, “beni sevmediler”, “sıkıntılı olduğumu farkettiler” gibi otomatik düşünceleri koşullu inançlarıyla bağlantılıdır.
-
Sosyal fobi’de ilaç tedavisinin yanı sıra Bilişsel Davranışçı Terapi ile de sosyal fobi ile vedalaşmak mümkündür.
-
Unutmayalım ki !! Sosyal fobi ile kişilerin iyi bir arkadaşı, iyi bir işi, kendine güveni kaybetmesi çok olasıdır. O yüzden bir uzmana başvurmayı ertelememeniz oldukça önem taşır…
6- Sporcular ne zaman psikologla çalışmalı?
Bireysel veya takım sporu olsun üst düzey elit sporcuların hemen hemen hepsi kendini daha iyi tanımak için psikologla çalışır.
Ayrıca performansını daha üst seviyeye çıkartıp diğerlerinden sıyrılmak ve yarış halinin üstesinden gelebilmek için de bu hamlede bulunabilir.
Siz de ister elit ister amatör sporcu olun veya egzersiz seven biri olun özel bir probleminiz olmasa dahi, profesyonel destek alabilirsiniz. Böylece gelişiminizi ve istikrarı hızlandırabileceğinizi unutmayın…
Peki, Sadece Spor Performansım Üzerine mi destek alabilirim?
Hayır. Performansınızı etkileyen her konuda (aile, arkadaş, okul/iş, sevgili/eş vb.) hakkında konuşabilirsiniz.
Edindiğiniz beceri ve deneyimleri hayatınızın diğer alanlarına taşımayı da öğrenerek
kişisel yaşamınızda ve kişiler arası ilişkilerde daha sağlıklı bir tutum izleyebilirsiniz.
Ulaştığınız psikoloğun diploma ve uzmanlık alanlarını öğrenmeyi ihmal etmeyin..
7- Spor ve egzersiz psikolojisi nedir?
Spor ve egzersiz aktivitelerinde insanların ve insan davranışların bilimsel olarak çalışılması ve elde edilen bilginin uygulama alanına geçirilmesini amaçlayan disiplindir. Spor ve egzersiz psikologları, yetişkin ve çocukların sporsal aktivitelere katılımını ve bireyin bu aktivitelerden faydalanması için yardımcı olan ilke ve rehberlikleri tanımlar. Spor ve egzersiz psikolojisi çalışanların çoğu iki amaçla yola çıkar;
-
Psikolojik etkenlerin bireyin fiziksel performansını nasıl ve ne şekilde etkilediğini anlamak (Kaygı, basketbolcunun serbest atışlarındaki istatistiğini nasıl etkiler? ya da Kendine güven eksikliği, bir çocuğun yüzmeyi öğrenebilme becerisini etkile mi?)
-
Spor ve egzersiz aktivitelerine katılımın bireyin psikolojik gelişim, ruh sağlığı ve bütünlüğünü nasıl etkilediğini anlamak. (Koşmak, kaygı ve depresyonu azaltır mı? veya Üniversite düzeyinde spora katılım, kişilik gelişimini güçlendirir mi?)
8- Ertelemecilik / geciktirmecilik
Neden bir şeyleri erteleriz?
Kimi zaman ‘Mükemmelliyetçilkten’ veya ‘haz odaklı yaşamaktan’,
Kimi zaman ‘belirsizlik ve kötü sonuç alma korkumuzdan,
kimi zaman da düşük özgüven Ya da üşengeçlikten…
Kısaca, Ertelemenin temelinde yardımcı olmayan varsayımlarımız yatar..
Ders çalışmayı,
egzersiz yapmayı veya
ev işlerini ertelemeye başladığımızda kısa vadede
rahatlık,
eğlenceli vakit geçirmeyi sürdürme ve
alışılan düzenin bozulmaması gibi olumlu sonuçlar yaşayabiliriz.
Ancak
Unutmamalıyız ki kısa süreli rahatlık uzun vadede daha fazla rahatsızlık duyma, işlerin yığılması ve öz-eleştirinin aksi sonuçlar vermesi gibi olumsuz sonuçlar getirir.
Ertelemecilik veya geciktirmecilik doğuştan gelmez, değiştirmesi mümkün sonradan edinilen alışkanlıklarımızdandır.
Ertelemeyi bırakmanın yolları nelerdir?
İhtiyacımıza göre önceliklerimizi belirlemek
Yararsız varsayımlara uymayıp Erteleme Bahanelerini Bırakmak,
SONUCA DEĞİL SÜRECE ODAKLANMAK, Rahatsızlığa katlanıp bir yerden de olsa başlamak…
Yine de erteleme davranışınızdan vazgeçemiyorsanız bir uzmandan destek almanızda fayda var.
9- Ağlamanın Yararlı olduğunun Kanıtları
Dr. William Frey, insan gözyaşının kimyasal içeriği üzerinde yaptığı araştırmada duygusal nedenlerle dökülen gözyaşı içeriğinin, soğan doğramak gibi nedenlerle tahriş sonucu dökülen gözyaşının içeriğinden farklı olduğunu bulmuştur. Dr. Frey bu bulguyla, ağlamanın çok özel olduğunu ve duygusal nedenlerle ağlamanın, idrar yapmak ya da dışkılamak gibi atık maddelerden kurtulma amacını taşıdığını öne sürüyor. Gözyaşlarıyla vücudumuzdan atılan maddeler, özellikle ACTH ve katekolaminler stres sonucu biriken maddelerdir. İnsan gözyaşında, vücutta çok birikirse sinir sistemi üzerinde toksik etkileri olabilen manganez bulunmuştur.
Ağlamak yalnızca vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlamaz, aynı zamanda gerginliği de azaltır. Yetişkin psikoterapisi üzerine yapılan araştırmalar, hastaların ağlayıp öfkelendikleri seansların hemen ertesinde tansiyonlarının, nabızlarının ve vücut ısılarının düştüğünü ve beyin dalgalarının daha senkronize olduğunu göstermiştir. Bu değişiklikler aynı süreyi yalnızca spor yaparak geçiren kişilerde gözlenmemiştir.?
Başka araştırmalardaysa, danışanın çok ağladığı terapilerin ciddi psikolojik iyileşmeye yol açtığını göstermiştir. Terapi sırasında duygularını bu şekilde ifade etmeyi öğrenemeyen danışanlarda ilerleme kaydedilmezken, terapide sık sık ağlayan kişiler hayatlarında gelişme göstermişlerdir.
Ağlama gerginliği azaltıyor ve vücuttaki toksinleri atmamızı sağlıyorsa, fiziksel sağlığımızla ilişkili bir davranış olduğunu düşünmeliyiz. Araştırmalarda, sağlıklı insanların ülser ve kolütü olan insanlardan daha çok ağladıkları ve ağlamaya karşı daha olumlu bir yaklaşımları olduğu bulunmuştur.
Ağlayınca vücutta neler oluyor?
-
Mutluluk hormonu salgılanıyor.
-
Toksinler atılıyor.
-
Gözyaşı bezleri besleniyor
-
Kan dolaşımı hızlanıyor
-
Vücut sakinleşiyor
-
Göz ve burun temizleniyor
Yani Sezen Aksu’nun da dediği gibi…
Ağlamak güzeldir.. Süzülürken yaşlar yüzünden….